Monday, December 29, 2008

Ah Albırt Vah Albırt!




Taamen atıyorum Denizciim seninle bir fotoroman yapsaydık kesin yukarıdaki gibi bir şey olurdu, bak sesli düşünüyorummm.

Saturday, December 27, 2008

Bastırılmış kıroluk ve shakira uzerine...

Shakira'yi seviyorum. Hos kiz, iyi kiz. Ayrica da ben bi meshur seveceksem, sadece sahnedeki personasiyla degil, gercek hayattaki hal ve tavirlariyla da seviyorum. ve bu kiz, bak buraya yazıyorum, cok seker bi kiza benziyi. Misal madonna'yi ben sahsen o kadar sevmem. tamam tabi basarili bi insan ama sex mex diye kitaplar, kabalalar, şunlar bunlar... sanki konuşacak pek bi şey bulamazmışız gibi geliyo. biraz intimideyting derler ya, ondan işte kendisi.

Halbuse şakire oyle mi, ismi bile bizden. kolombiya'dan kopmuş da gelmiş, akdenizli sayılır. sonra lubnan mubnan, gobek dansi... bence mesela beraber fasila gidebiliriz onlan. egleniriz de. madonna'yla gitcek olsak, yogam var der kaçar bence. yahut bu yiycekler koşer mi aceba der, ki koşer olmazlar eminim ki, fasilda ne koşeri.



Neyse efenim, şakira boyle sevdigim, ozunde iyi bi insan oldugundan, arkadasimi desteklemek babinda, konserine gitmek istemistim ben. ama cevremdekiler beni asağıladılar, benlen dalga geçtiler. kiro kiroooo diye etrafimda kahkahalar atarak donduler. ben de gitmedim, utandim. halbuki sahne performansi da iyiymis kızcagizin ve gidenler cok da eglenmis.

yani evet, bazen kirolaşıyo olabilir, taamen atıyorum, kendini araba yagina bulayip gobek atmasi falan hos gelmiyor olabilir bazilarina ama hangimiz kirolasmiyoruz ki zaman zaman?

ay yani, gercektennn ben sıkılıyorum surekli boyle intellekçuel bi kişi olmaktan, alla sizi inandırsın. surekli akıllı laflar etmek zorunda mıyım ben yahu? ahahahay!

bazen mesela taamen atıyorum, boyle ciddi ciddi dururken, birden "buralara yaz gunu kar yagiyooor canim, ölene kadar seni bekleyeememmmm" diye naralar atasım geliyor, ki
bazen bunu yapıyorum. ozumdeki kiroyu, kapi gicirtisina oynama istegini daha fazla bastiramiyorum. tabii sonra cevremdeki ciddi insanlar beni ciddiye almakta zorlaniyor ama yani, sonucta, cok da fifi yani aslinda. hayır yani bastır bastır nereye kadar...

hem ne var, hayati bu kadar ciddiye alıcak? ne var yani, shakira konserine gitsek? kiro miro, kiz ne guzel gobek atiyo, şarkıları da cok eglenceli. bak yani, "lucky that my breasts are small and humble, so you dont confuse them with mountains..." bak bak bak, ne kadar esprituel bi kiz, ne hos iste.

Nedir yani? Hep derin ve sey mi olcaz canim? hep mi gizli gizli seyretcez yemekteyizleri, bachelorlari? Tamam tabii ki seyrediyoruz, tüm o çok derin ve bazen anlaşılmaz filmleri... sonra bunlari tartisiyoz, "ooov bebeğim, elimin çizgilerini hisset" falan diyoruz. ama sahsen ben kendim, sonra gizli gizli bachelor falan seyredip egleniyom. hatta utanarak itiraf ediyorum ki, bu tip sovlarda kavga cıkınca daha da cok hosuma gidiyor, egleniyorum. yarappim ben yoksa gizli kiro muyum? buyuk bir kisilik catismasi icindeyim.

üüüüffff sıkılıyorum vallahiiii... kiro in the closet olduk resmen. ama bu neyin kasmasi yani nolcak az biraz hafif, sabun kopugu seylerden de hoslansak? hep caz dinleyip, karanlik filmler seyretmekle hayat mi gecer beeeeeeeeaaaaaaaaaa!

gideyim de bi gobek atayım ben.

Tuesday, December 23, 2008

Bazı kadınlar...

Bazı kadınlar var ki, bende bir alacakaranlık kuşağı etkisi yapıyor. Hayır yani, bunlar kadınsa ben neyim ya da ben kadınsam bunlar kim diyorum. Sonuçta kendimin normal kadın olduğuma bunların ise manyak olduğuna karar veriyorum. Ya da süperkahraman türevinden, mutant falan bişeyler bunnar. Level 25 mutant.

Hayır efendim, bu kadınlar, güzellikleriyle beni dumura uğratanlar değil, bunlar kod adı olarak FHBKG kısaltmasını kullanacağım kadınlar, yani Fönü Hiç Bozulmayan Kadınlar Grubu.

Bu fhbkg'cilerin isminde fön geçiyor diye, marifetleri sadece fön sanmayın. Taaamen atıyorum fön sadece bir örnek, öyle ele alınız. Bunların başka özel güçleri de var.

Şimdi ben özel üniversite kökenli olduğumdan, fıratcım, bunun iki etkisi var biliyon. bir sen beni salak sanıyon, iki bu kadınlardan bizim okulda çok vardı haliyle, o yüzden iyi bildiğim bi konu.

Şimdi bu fhbkg napar? Fön çektirir. Ben yani normal kadın, ben de fön çektiririm. Buraya kadar bir fark göremiyorum. Ya sonra? Sonra terlerim, yağmur yağar, ne bileyim hava nemlidir, fön 2 saat içinde bozulur. Fhbkg'de ise o fön tek tel oynamaz! Hayır efendim! Milim değişmez. Yağmur yağsa, o fön öyle kalır vallahi billahi.

Taamen atıyorum mesela, kar yağar di mi? Etraf çamur, kan gövdeyi götürüyo. Tabi benim ayakkabılar çamur içinde. Neden? Çünkü normal bi insanım ben. Ama bu süpergüçlü fhbkg, ayakkabısına çamur bile sıçratmaz.

Ispanak yer, dişinde yeşil bişey kalmaz.

Nezle olur, burnu akmaz.

80 derece sıcakta, bir damla terlemez.

Topuklu ayakkabılarla ayağı ağrımaz.

Makyajları bozulmaz, rimelleri akmaz, rujları çıkmaz.

Mideleri bozulmaz. Sarhoş olsalar mesela, asla kusmazlar eminim. Kussalar da minik kelebekler kusuyodur bunlar, aşağılık yemek artıkları diil.

Ay yeter, manyak ettiniz beni be, üzerinize bi şey dökün istiyorum. Tüm fönü bozulan normal kadınlar adına ahım var bak çok fena, buraya yazıyorum.

Thursday, December 18, 2008

Adımız çıkmış pornocuya...

Madem öyle değinelim biz de bu konuya!

Şimdi efenim, bilen bilir, porno olayına (gizli kamerayla, insanların rızası alınmadan yayınlanan görüntüleri kast etmiyorum, bildiğin sektör pornoyu diyorum) karşı değilim, lazımlıklı bir müessese kesinlikle. cinsel frastrayşindan kurtulmasını sağlıyor bazı bünyelerin. bi de cinsel eğitim bi yerde. ha tabi, taamen atıyorum, erkek arkadaşımın 1000 filmlik arşivi olsa, endişe etmem mi, ederim, ayrı.

Şimdi tabii ki kadın - erkek her insan gibi biz de gençken pornoya maruz kaldık. sağolsun erkek ağırlıklı bir liseden geliyor olmak da bu konuda yardım sağladı. yalnız, öncelikle muhafazakar arkadaşlara belirteyim, sapık olmadım. tecavüzcü de olmadım. sokaktan geçen adamların popolarını ellemem mesela. hem de tüm porno ve küfür kültürüme rağmen. sosyal mesajımı da verdikten sonra konuya geleyim.

tamam, dedik ki porno cinsel eğitim sağlar belden aşağı konuları konuşmanın pek bi ayıp olduğu ülkemizde. hadi günümüzde kadın ve erkek rollerinin nispeten daha doğal olarak betimlendiği amatör konsepti de var ama eskiden pek yoktu. şimdi düşünüyorum da 80'lerdeki pornolara maruz kalan bizim gibi bir kuşak var ki, özellikler erkekleri çok büyük hayal kırıklığı yaşamış olmalı olayın gerçeğine maruz kalınca.

mesela bizim ayu arkadaşların sınıfa getirdiği ilk porno deneyimimizde 5 jartiyerli hemşire ve bir doktor çeşitli ameliyatlar yapıyorlardı. tabii biz kızlar olarak "iyy iğrenç" diyip, ellerimizle yüzümüzü kapatıp, parmak aralarından çaktırmadan baka baka sınıftan kaçmıştık. 40 ayu ergenle sınıfta oturup hemşireli porno seyredecek halimiz yoktu takdir edersiniz ki. ama bence biz de merak etmiştik bu ne acaba diye. ne de olsa bizim de o zamanki cinsel bilgimiz, kadınla erkeğin çıplak olarak birbirine sürtünerek bebek yapmasından ibaretti.

neyse efenim, şimdi taamen atıyorum da seksi ilk kez öyle gören ergenlerimiz, kimbilir ne kadar sevinmiştir doktora gidecekleri zaman. belki de bilinçli olarak terli terli su içiyorlardı yahut önceden planlıyorlardı "maçta bacağıma tekme at, iyice bi kır" diye. yani 5 jartiyerli hemşire girecek sandılarsa o ameliyata, bayaa bi hüsran olmuştur ceyo terlikli, pantolonlu hemşireler. yazık.

misal bizim tanıdık bi ergen çocuk vardı, en büyük fantazisi hortumuyla balkonda yıkanmakta olan olgun bir kadının, kendisini gel gel diyerek içeri çağırmasıydı. Tüm klişeleri bir arada harmanlayan bu fantazide, artık sonra çıplak olarak ata mı bineceklerdi, kadın içeride liseli kız eteği mi giyecekti bilemiyorum ama bu fantazinin pek gerçekleşemediğini tahmin edebiliyorum, her nasılsa!

ha bi de porno olayında, kadınların sürekli "o yeee" olayı var ki beni şahsen güldürmekte. belki de taamen atıyorum, ilk porno deneyiminden sonra uzunca bir zaman zevk alınca "o yee" deniyor sandı çocuklar. belki de bi yemek hoşlarına gidince "o yee fak mi hard" dediler, annelerinden terliği yediler sonra da yemek yerine.

ayrıyeten, lezbiyenlik hususunda erkekleri çok yanılttığını da söylemek isterim bu porno işinin. hep bu pornolar yüzünden lezbiyenliğin de eşcinsellik olduğunu kavrayamadı erkekler senelerdir. zannettiler ki kızlar picama partisi yapar, o partilerde yastık savaşı çıkar ve hatta sonra su savaşı çıkar ve o savaş kızların jartiyerler, ıslak tişörtler eşliğinde sevişmesi ile son bulur. hatta yoldan geçen erkekler de olaya davet edilir. oysa ki lezbiyenlik, sevgili erkek arkadaşlarım, tanım gereği sizi exclude eden bir şey. en büyük fantazinizin, işin doğası gereği, sizin içinde yer almamanız gereken bir şey olması ise sanırım hayatın ironilerinden biri. kadınlar daha pratik varlıklar olduğundan, "ne diye eşcinsel erkek fantazisi yapayım lan, benim ne işime yarıycak ki" demişler oysa ki. ama tabii coupling deki ceffin de açıkladığı üzere, 4 meme her zaman 2 memeden iyidir, erkekler gözünde.

ay daha yazıcam, çok komik şeyler var ama utandım birden. ne de olsa "you can take the girl out of the country but you cant take the country out of the girl." yani demem odur ki, ne kadar açık fikirli geçinsen de bunların tabu olduğu bir memlekette, böyle şeyler yazmak bazen yemiyor.

ama konu da bir o kadar eğlenceli ki, peeeh. taamen atıyorum mesela araba yıkayan kızlar? ahahaha.... yahut sürekli ama sürekli olarak "lütfen şuraya (genelde yüz bölgesi oluyor) geliniz" diye yalvaran o kadınlar? manyak mısınız yahu?

erkek dünyası tabii napıcan, pornonun da öyle olması şaşırtıcı değil. kadınların erkeklere pipi için yalvaran varlıklar olarak gösterilmesi normal sanırsam. ne de olsa gerçek hayatta genelde tam tersi olduğundan (ahahahay alınmayınız erkekler reca ederim) böyle bir fantezi şaşırtıcı değil tabii ki. yine de biraz daha eşit olsa roller, acabağ daha mı gerçekçi bir eğitim sağlanır diye de düşünmeden edemiyor insan. bi arkadaşın procesi vardı mesela, kadınlara yönelik porno çekmek gibi. böyle daha mı erotikimtırak olur, daha mı soft olur, erkekler mi yalvarırır bilemiyorum ama enteresan bi fikir tabii.

yalnız, liseli kız fantazisi beni sinirlendiriyor ha söyliim. sapıklık gibi geliyor koca koca adamların, liseli kızları istiyor olması. bildiğin pedofilinin hafiften legalize edilmiş hali gibi geliyor bana. caponlarda özellikle çok var bunlardan. nedense bi sapitmiş onlar, kafayı bozmuşlar sanırım. hayır yani, şu kullanılmış iç çamaşırı otomatı mevzusunu duyduğumdan beri, endişe ediyorum kendileri için.

ay ay bi de o filmlerin çekiliş anı ne komik olmalı yahu. geçen gün bi arkadaş anlatıyordu, pornoların çekim arkası görüntülerini görmüş. böyle bi ordu insan, ortada 2, 3, 5, 8... artık sayısını bilemeyeceğim, muhtelif kişiler sevişiyor. Sonra cut deniyor, bunlar anında dağılıp geyik yapmaya falan başlıyorlar. sonra aksiyon deniyor, aksiyon kaldığı yerden devam... peki de bu insanlar normal hayatlarında sevişebiliyor mu acebağ? yani ne biliim, baklava börek olsa her gün yenmez, öyle ya. Bi de bu kadınların babalarına bak çok fena oluyorum ben. Taamen atıyorum mesela, geliyor adamın iş arkadaşı: "dün senin kızın filmini seyrettik, sütmüş haa, süt süt" falan diyor. ay çok fena be, yazık adama. dünyada kalp krizi riski en yüksek grup olmalı bunnar.

neyse, yani. porno olayı, enteresan mevzu. ayrıca biz, porno sitelerin; yani pedofili, nekrofili ve birilerinin rızası olmadan mahrem görüntülerinin yayılması gibi kriminal hareketler içermeyen porno sitelerin (hassas konu ya, belirtmek gerekiyor her seferinde, yoksa anlamıyor bazıları), kapatılmasına karşıyız.

pornoda kadınların meta olması konusuna gelince, memo tembelçizer'in çeşitli yazılarında (bu biiir, bunlar da ikiiiii) değindiği üzere, kadınlar gerçek hayatta metalaştırılmadığında, pornoda da eşitlik sağlanacaktır elbet.

sansüre sansür, sansuresansur.org iş hanında. sansüre sansür. sansüre sansür.

araya reklam aldım, bağladım mevzuyu. mesajımı da verdim. ooh sefam olsun. o yee.

Monday, December 15, 2008

life is a bitch

tanri bizle dalga geciyor olmali kesinlikle. cunku hayat dedigimiz nane koskoca bir ironi... devil's advocat filminden alintilayim hemen:

"Let me give you a little inside information about God. God likes to watch. He's a prankster. Think about it. He gives man instincts. He gives you this extraordinary gift, and then what does He do, I swear for His own amusement, his own private, cosmic gag reel, He sets the rules in opposition. It's the goof of all time. Look but don't touch. Touch, but don't taste. Taste, don't swallow. Ahaha. And while you're jumpin' from one foot to the next, what is he doing? He's laughin' "

aynen de katiliyorum iste. bi oyle bi boyle, hepimiz deliye donduk yahu.

nerden mi aklima geldi firatciim? surdan ki, hepimiz biliyoruz, sabah 9 aksam 6, haftanin 5 gunu calismak boktan bi sey. ama para lazim. dolayisiyla nedir, para vardir, zaman yoktur. zamanin ise ne zaman vardir? gencken, paran yokken, annen babana bagliyken. ha bi de ne zaman vardir? yaslaninca, yani enerjin yokken. meshur fikradaki turk cehennemi iste, bok bulunur kasik bulunmaz, kasik bulunur bok bulunmaz.

nedir bu cektigimiz yahu?

taamen atiyorum bak, mesela sims oyununa. hayat similasyonu di mi o? o yuzden o oyunda da ayni boktanlik fazlasiyla mevcut. sim'in sosyallesmek ister, sosyallestirirsin, enerjisi biter, ise gidemez, isten atilir. ise gitse, yorgun argin gelir, woohoo yapamaz. cocuk yapsa, cocuga bakmaktan baska bi bok yiyemez. is icin bi seyler ogrenmesi gerekir ama o zaman da canı sıkılır. ve boyle boyle gider.

peki de insan zaten hayati boyle yasiyorken, neden bir de bunun oyununu oynamak ister? bilemedim, gercek hayatta yapamadiklarini yapmak icin mi acebag? taamen atiyorum mesela, gercek hayatta kimsenin ayni anda 25 sevgilisi olamaz bence. fiziksel olarak mumkun olsa, pratik olarak mumkun degil. kesin yakalanirsin. hayir bi de dedik ya hayat bir ironi diye, garip bi yerde, garip bi sekilde mutlaka karsilasirsin. oysa sims'te oyle mi? en kotu ihtimal yakalaninca, bi tokat yiyon, sonra iki florte tekrar sevgili olabiliyon. gercek hayatta sevgilini 25 kisiyle aldatiyo olsan, isin biraz zor olur bence. ay dusundum de cok da komik olur aslinda. ahahaha. en azindan itiraf anini seyretmek isterdim.

ayrica mesela, surdan da anlayabiliriz hayatin ne boktan bir saka oldugunu. biz lisedeyken erkek milleti olgun kadin fantazisindeydi, liseli kiz etegi kimsenin umrunda diildi. sonra biz buyuduk, olgun kadin olduk, bu sefer de liseli kiz fantazisi cikti basimiza. hay nunakoyyim, yasitlarimiz bizden ne zaman hoslanabilecek yahu!

sonra... dunyayi gezmek istersin, bi orda bi burda yasamak istersin. ama bunu yaparsan, kimseye baglanamazsin. e bi yandan da insansin, sevmek sevilmek istersin, yeni arkadaslar edinmek, yeni insanlar tanimak istersin. ama iste yeni insanlar sevdikce, gitmesi de zorlasir. mutluluk ozgurlukse senin icin, ancak absolut yalnizlikla tamamen ozgur olabilecegini, ama o zaman da mutlu olamayacagini kanirta kanirta kavrarsin.

sevgilim olsun dersin, hayati paylasayim... olur, bekar olsam, istedigim gibi yasasam dersin (bkz. issiz adam). mal canin yongasidir dersin, sonra mala gelecegine cana gelsin dersin. insanlara hic guvenmemeye karar verirsin, sonra bi kazik yiyince saskinliktan ölürsün. daha gencim, bunu sonra yapayim dersin, sonra bi bakarsin 30 yasina gelmissin. o sonra'lari kacirmissin.

sanirim hayat hakkindaki tum kliseler dogru....

life is a bitch. kesinlikle.

life is what happens to you when you're busy making other plans. aynen de öyle.

ve evet, hafiften depresifim bu aralar.

Wednesday, December 10, 2008

reenkarne olmak ya da olmamak

reenkarnasyona inanmiyorum ama gercek olsun istiyorum. yeniden dunyaya gelmek istiyorum. ve gelirsem, insan olmak istemiyorum. "ozunde iyi", disinda boktan insan milletine gicigim cunku. bencil, hirs kupu, nankor, yikici bi sey insan. hos diil. üstelik de iş hayatı diye bi şey var insangillerin hayatında, aman diim.

taamen atiyorum mesela, ben agac olmak istiyorum. durayim öylece butun gun. işim durmak olsun. arada arkadaşım kuşlar gelsin misafirlige, takilalim hep beraber, ben durayim, onlar ötsün, ne bileyim, kuşça şeyler yapsınlar. ben durayim, hayat yanimda aksın, ben seyredeyim. kavga eden çiftleri, okul kiran cocuklari, milletin kestanesini çalan sincaplari... köyün muhtari olayım ben. sonra dedikoduları kuşlara anlatayım, kuşlar da gitsin birilerine soylesin, herkes kuşlardan bilsin, onlarin adi ciksin dedikoducu diye, banane. kimsenin kesemeyeceği bi ağaç olmak lazim tabii... o yuzden iyi bi yer seçmeli. sonra da takilmali oylece yillar yillar boyu.

Avantajları: Tembellik, gözlemcilik, heyecanlı dedikodular, uzun ömür, her havaya uygun bir gardrop, her yaşta güzel görünebilmek
Dezavantajları: Kesilme ihtimali, yanginda ölme riski, ağaçkakanlar, tahtakurusu nevinden zararlı böcekler

sonra mesela kedi olmak istiyorum, 24 saatin 20'si yan gelip yatmak olsun. hayatimin amaci yatmak, yalanmak, yemek yemek ve killik veya sevimlilik yapmaktan ibaret olsun. canim istesin, birilerine zorla guzellik olur misali, kendimi sevdireyim. sevilmekten sıkılınca kiçimi donup gideyim, kimseye yüz vermeyiyim ama o kadar sevimli olayim ki kimse bana trip atamasin, küsemesin. Manasız hareketlerime kimse deli diyemesin. Mesela 15 saattir uyumakta olduğum koltuğumdan birden kalkıp, öbür koltuğa uyumaya gideyim, kimseye nedenini niçinini anlatmak zorunda olmayayım. ya da mesela hirçinlik mi yapmak istedim, gideyim anlamsiz bir tirmik atayim kimse "ayyy, regl mi oldun, bu ne asabiyet" demesin, "kedidir kedi" desin gecsin.

Avantajları: Tembellik, bireysellik, istedigini yapabilme ozgurlugu, sevimlilik, güzellik, her şeyle eğlenebilme
Dezavantajları: Arabanın altında kalma tehlikesi, meraktan ölme riski, zehirli yemekler (sokak kedileri için), naylon torbalar



bi de mesela rüzgar olmak istiyorum. canım isteyince insanların hoşuna gidecek hafif bir meltem, canım sıkılınca da ağızlarına sıçabilecek kapasitede bir fırtına olayım. hem sevsinler beni, hem korksunlar benden. ordan oraya gideyim, her yeri gezeyim. güçlü, kuvvetli, edeleli olayım. hiç kimse ama hiç kimse bana ilişemesin. maksimum yapabilecekleri benden enerji uretmek olsun, o da ben istersem tabii. ahahahay.

Avantajları: Sınırsız seyahat olanağı, kudret, otorite, özgürlük, höt diyince oturtabilme yeteneği
Dezavantajları: Pek yok, belki iş saatlerinin yoğunluğu olabilir, bi de belki yalnizlik


sonra bi de balık olmak istiyorum. o güzelim denizlerde yüzeyim, yüzeyim, kimse de "çok açılma" diyemesin, "üşütcen artık çık" diyemesin. istediğim gibi ordan oraya gideyim, zaten denizin dibi güzel bi şey, millet o kadar masraf yapıyo dalıp görmek için. oh ne güzel işte ben de yosunlara bakayım, bi oraya bi buraya gideyim, sonra bi daha oraya gideyim, buraya geri geleyim, orayi unutayim, tekrar gideyim, yeniden keşfetmiş gibi sevineyim, tabii aman diyeyim, oltaya gelmeyeyim. kalbimi kıranları hatırlamayayım, beni korkutan büyük balıkları unutayım, hayatımı korkular yönetmesin. ben sadece yüzeyim, yüzeyim, yüzeyim.

Avantajları: Denizde olmak, coşku, balık hafıza
Dezavantajları: Büyük balık, olta, balık hafıza



aaa simdi farkettim ki, her elementten bi sey secmisim. toprak (ağaç), hava (rüzgar), ateş (kedi) ve su (balık). karaktersiz miyim neyim. neyse ben zaten kararimi verdim, kedi olcam, en eglenceli hayat onunki, baksaniza. yalniz mumkunse bahceli bir evin kedisi olmayi tercih ederim, yetkililere duyurulur.

Tuesday, December 9, 2008

yerli dizilerden hoşlanmama sebepleri

Simdi bugun eve geldim, napsam napsam, hadi tv'yi acayim dedim. actim, bi bok yok cok afedersin. komedi mak bile sacmalamakta, ki kendisi zaten sacma komik dizileriyle meshur bi beldemiz. onda bile bi seycik yok. e naptim, kazayla şov tivisine bastim, aneee yerli dizi. haydi dedim, zamanidir, yerli dizi kulturumu gelistireyim, tamamen atiyorum ileride dizi senaristligi piyasasina falan atilirim belki. dedim.

tv'de dudaktan kalbe. eh iyi ne hos. bi yandan internet bak, bi yandan tv'ye bak, nasilsa dizi uzasin diye bi laf ancak 15 dakikada soylenebiliyor. onun disinda melul melul bakiyorlar. daha onceki binbir gece tecrubemden biliyom, hem zaten musterihim de cunku hic kimse sehrazat kadar uzun bakamaz ve o kadar miymiy olamaz.

yanilmisim. lamia da sehrazatla yarisirmis miymiylikta. bu miymiy kizlara neden tum erkekler asik oluyo bu dizilerde? hey allam yareppim yahu. biri de kalksin delikanli bi kiza asik olsun, kahrolsun miymintilik desin yahuç

neyse işte demem odur ki, basladik seyretmeye. ve baslar baslamaz tekrar hatirladim, ben neden yerli dizi seyretmiyodum diye. nedir oyle garip garip zum'lar falan, sanki düğün videosu çekiyolarmiş gibi. yani, ben bugun dugun videosu çeksem, öyle zum'lara girmem. tercih meselesi tabi, ne diyelim.

sonra 15 dakikaya sigabilecek dizi, melul melul bakismalar neticesinde, baya bir surdu. oh bitti derken, grey's anatomy cakmasi, dohtorlar basladi. aneeem, ne kadar arastirmaci bi gece oluyor, bunu da seyretmeliyim dedim tabi ben. ama zum olayi bu dizide iyice abartmisti. sadece zoom in degil, zoom out, zoom in, tekrar out diye diye ilk kez bir dizi bana araba tutmasi yasatti.

hayir bi de diyaloglar da bi sacma, dohtorluktan anlamiyos diye, taamen atiyorum ama hepitomolog mefistoloji gibi acaip acaip, uydurukumsu kelimeleri cumle icinde kullaniyolar sanki. halbuse orcinali fena deeldi bu dizinin, garip.

kendimi pek sinikil, pek ecnebi özentisi gibi hissettim bak bir an. ama napiim. hem bak, sezarin hakki sezara... ikinci bahar ne guzeldi mesela, neden bir daha oyle bi dizi olmadi da hep boyle kotu kamera, kotu oyunculuk, kotu replik garabet garabet seyler var?

ahahahaha bi de ne geldi aklima bak firat, bu dizide (dudaktan kalbe dizisinde) simdi veraset davasi oluyodu taam mi? kapida da pankartli bir insan grubu: yok "Lamia cocugu alsin!" yok "Çocuk kemal bilmemnennindir!" ahahahahah, neresi acebağ burasi, yuesey mi, mahkeme onlerinde protestocu gruplar falan? bi de bana ecnebi ozentisi diyon ha, püüü.

neyse ya, vazgectim ben, dizi senaristligi bana gore degil.

bi lost yazmicaksam batsin uleyn bu dunya!

Friday, December 5, 2008

İçimi kıydın ıssız adam...

peşin peşin uyarayım, spoyler var. sonra bozuşmayalım firatcim. okuyacaksan kendi rızanla oku yani, kağıt imzalatcam sorumluluk kabul etmem diye. neyse başlıyoruz:

Gittik gördük ıssız adamı. pek de ıssız değildi gerçi, hınca hınç kalabalık bir salonda izledik.

E peki nedir? Film işte. 6 bucuk veririm 10 uzerinden (ki bol not verdim bence). Ne bayildim, öldüm bittim, ne de nefret ettim. Okey yani, hatta okeyin üstü bir film, tamam hoşça vakit geçirdik, burulduk az biraz, sinemamizdaki romantik komedimsi film açığına yönelik hoş da bir çalışma, taaamen atıyorum mesela amerikalı eleştirmen tabiriyle: "a light hearted drama!"

Ama abicim, nedir bu bitmek tükenmek bilmeyen ıssız adam muhabbetleri? Filmden sonra film içimi kıymaya başladı vallahi. Herkesin facebook status'u ıssız adam falan. Sanki herkes hayatının en önemli sözünün duymuş gibi "sen dizime yattın, ben bi hikaye anlattım ve sen büyüdün" falan diyo. Ne demek ki o? Hayır tamam, ben şahsen yüzeysel bi insan olabilirim, bu laftaki derin manayı ya da "ölüm tatlı geliooo" metaforundaki yüce felsefeyi göremiyor ve bunları klişe olarak addediyor olabilirim ama bi allan kulu da çıkıp, "ben şahsen şunu şunu anladım bu laftan" da demiyo doğrusu. Oh yeaa, vat e fantastik şagazu, veri intellekçuil tarzında bi durum var ortada gibi geliyor bana yoksa şüphen mi var?

Ve ayrıca, samimiyetlen soyluyorum ki devrik cume + anlasilmaz metafor olayi, eger siir ortaminin disinda ise beni biraz kusturuyor. facebook'taki ıssız adam gruplarina falan bakiyorum mesela ve böğk diyorum... Soyle laflar okuyorum mesela: "ben bir ıssız adamım, ada'sını arayan..." Böğk böğk böğk.

Vıcık vıcık romantizm oldu her yanımız, alla belamı versin.

Nedir yani? tüm erkeklerimiz kadınların agzina sican birer issız adam olmak istemiş de, tüm kadınların hayatından da agza sican bir ıssız adam mı geçmiş? Bu mudur olay? Neden bu kadar kendimizi bulduk yahu, bi duralim, toplumsal isteriye yol açtı film. sanki film kusursuz, hiç hatası, eksiği, gediği yok, mal bulmuş mağribi gibin saldırdık. Herkes havuçlu tarçınlı kek manyağı oldu, bir kere dönüp de eski Türkçe şarkı dinlememişler "vaay çok sıkı müzik"çi oldu. Noluyoruz??

Hayır yani, Hıncal'a da katılıyorum. Ne agliycam lan ben bu filmde diyorum? Ne aşkıymış bu diyorum? Ne o adam ıssızmış, gitmiş, kızı terketmiş. E, iyi bok yemiş! Kendi etmiş kendi bulmuş, ne ağlıycam ben. Hem arasaymış ya kızı o zaman madem özledi. Haa ama dötü yok di mi, o zaman kimse konuşmasın büyük aşk büyük aşk diye, yemezler! Bi graffiti vardı bi ara, "Leyla senin icin dağları delerim, çöllerden geçerim. Cumartesi görüşürüz (eğer yağmur yağmazsa)" diye. Hah işte bu ıssız adamın aşkı da o hesap, soğan aşkı, tırt biraz. Ayrıca Oray Eğin'i pek sevmem ama azcık ona da katılıyorum, biraz gizli gey gibi geldi bana alperciğimiz.

Yaa iste boyle, bi içimi dokeyim dedim firatcim cunku boyle kuslar, bocekler, lay lay lay edebiyatlari bende biraz alerci yapıyor. Bir kadının en onemli gorevi olan uzerine ciy damlası düşmüş kırmızı gül romantikliğini ben kıvıramıyorum nedense. Zaten de bu da erkeklerin kafasındaki bir urban legend, değil mi?

Ayrıca taamen atıyorum biri bana gelip, "avcumun çizgilerini hisset, ben ben değilim" falan diye sevişmeye kalksa manyak mısın lan der, kafasına vururum bi şeylen. Ama tabi ben ayuyum biraz sanirim. Türk halkı milletçe çok nazikmiş meğer, ince ruhlu insanlarmışız biz.

Neyse ne.

Aslında, böyle bıkmamıştım filmden ilk çıktığımda, vasatın üzerinde bulmuştum hatta. Hoş bir seyirlik lay lay lay diyordum, ah bir de şu iç kıyıcı sahte diyaloglar olmasaymış keşke falan diyordum ama artık fenalik bastı içime beaaaa, göz pınarlarınız kurudu yahu ağlamaktan, yeteeeeer!

Gidin sevgilinize bi çiçek alın, bi bişey yapın madem o kadar duygusalsınız. Aaaa!

Oh be. Rahatladım.

dipnot: ha ayrıca, herkes tartışıyor, madem öyle fikrimi söyleyeyim. çocuk alperden diye düşünen arkadaşlara: amma arabeskmişsiniz yahu! içinizdeki yeşilçam aşkı kabardı adetaa. cocuk bence alperden falan değil, aynen de dediği gibi kocasından. ve filmin ortasında adanin soyleyeceği ama vazgectiği sey ise basit bir "seni seviyorum" olmasın sakın?

Tuesday, December 2, 2008

365 yün

Özendiğim tipten ziyade aklıma şöyle bir soru geldi:
Yılda 365 gün var, insanlar da bu 365 günün 365 günü doğumgünü kutluyor di mi?
Taamen atıyorum, 365 günün bir tek gününde kimse doğmamış olsa nasıl olurdu? Yani 364 gün kutlamalar şen şakrak pür şamata ama o bir günde kimse doğmamış.
Valla bunu düşününce bi garip oldum.